Hayatın kaçınılmaz gerçeklerinden biri olan ölüm, her bireyin farklı bir şekilde başa çıktığı karmaşık bir süreç.
Herkesin farklı tepkiler verdiği bu evrensel durum karşısında, bazıları neden gözyaşı dökmez veya içsel bir yas süreci yaşamaz?
Bireysel farklılıklar devreye giriyor.
Her bireyin yas tutma şekli; yaşam tecrübeleri, kişilik özellikleri ve duygusal yapısı gibi pek çok faktörden etkileniyor. Bazı insanlar, duygularını daha az dışa vurma eğiliminde ancak bu, onların yas tutmadığı anlamına gelmez; aksine, yas sürecini içselleştirerek yaşamayı tercih edebilirler.
Bu kişiler, kaybettikleri sevdikleriyle ilgili duygularını içlerinde yaşar ve bu duyguları dışarıya yansıtmaktan kaçınırlar. Belki de çocukluklarından itibaren duygularını bastırmayı öğrenmişlerdir veya duygusal olarak güçlü görünmenin önemli olduğunu düşünürler.
Kültürel ve sosyal normlar da yas tutma biçimini büyük ölçüde etkiliyor.
Bazı toplumlarda, duyguların açıkça ifade edilmesi teşvik edilirken, bazı kültürlerde ise duygusal kontrol ve sakinlik daha çok değer görüyor.
Bu nedenle de kültürel bağlamda yetişmiş birinin, duygularını dışa vurmadığını gözlemlemek şaşırtıcı olmayacaktır. Ayrıca bazı insanlar, sosyal çevrelerinin etkisiyle de duygularını saklamayı öğrenmiş olabilirler.
Bazı insanlar, kayıp karşısında psikolojik savunma mekanizmalarını devreye sokar.
İnkâr, bu mekanizmalardan biri ve kişinin yaşadığı kaybı kabullenmesini zorlaştırabiliyor. Kişi, sevdiklerinin ölümünü inkâr ederek, acı verici duygulardan kendini korumaya çalışıyor.
Dışarıdan bakınca da kişinin yas tutmadığını düşünüyoruz. Ancak bu tamamıyla bir tür başa çıkma stratejisi ve zamanla duyguların yüzeye çıkması muhtemel.
Yas tutmayan birini gördüğümüzde, bu durumu hemen yargılamak yerine, onların duygularını nasıl işlediğini anlamaya çalışarak onların bu süreci daha sağlıklı şekilde atlatmasına da katkı sağlayabiliriz.
Kaynaklar: Marie Curie, Path Ways Health, GMCT, Psychology Today, How Stuff WorksBu içeriklerimize de göz atabilirsiniz:
Kaynak: WEBTEKNO.COM