Yıldızlar oldukça parlak ve bembeyaz rengiyle bizi âdeta büyüler. Ancak hepsinin aynı renk olması ne kadar mantıklı?
Gelin, yıldızların gerçekten beyaz mı olduğuna yoksa bize mi öyle gözüktüne bakalım.
Çevremizdeki nesneler, gökkuşağındaki kırmızıdan mora kadar her renktedir.
Herhangi bir nesneyi büyük bir teleskopla görürsek ya da onu fotoğraflarsak, bu renkleri görmek için yeterli ışığı toplamış oluruz. Teleskop veya bir kameradan yoksun olduğumuzda ise nesneleri, beyazın tonları olarak görürüz.
Bu renk değişiminin sebebi, nesnelerle değil gözlerimizle ilişkilidir. Renkler, beyazın tonlarına dönüşür çünkü gözlerimiz, iki farklı görsel sistem içerir. Bunlardan ilki koni biçimli hücrelerden oluşan renk duyarlı sistem, ikincisi ise çubuk biçimli hücrelerden oluşan monokrom sistemdir.
Koniler; yeşil, mavi ve kırmızı olmak üzere ışığa en duyarlı olan üç pigmenti içerir.
Ayrıca koniler, fovea ismi verilen merkezi bir bölgede yoğunlaşır ve oldukça keskin odaklanma yeteneklerine sahiptir. Çubuk biçimli hücreler de rodopsin ismi verilen tek bir pigment içerir ve foveayı çevreler.
Böylece bir görüntüyü, koniler kadar keskin bir şekilde odaklayamazlar. Ancak çubuk biçimli hücrelerin koni biçimli hücrelere göre önemli bir avantajı vardır. Onlar çalışmaları için renk ışığı yoğunluğunun yalnızca dörtte birine ihtiyaç duyarlar.
Gözlerimiz elbette yeşil ve mavi ışığa duyarlıdır fakat beynimiz, çubuk biçimli hücrelerdeki tüm ışık duyumlarını beyaz bir gölgeye çevirir.