Başınız aÄŸrıdığında sanki beyninizin içi aÄŸrıyormuÅŸ gibi gelebilir ancak durum aslında böyle deÄŸil. Şöyle ki; baÅŸ aÄŸrıları, beynin kendisinden kaynaklanmıyor.Â
Yani beynin kendisi acı hisseden bir yapıda deÄŸildir. Çok merak uyandırmadan en baÅŸta biraz ipucu vermek gerekirse, başınız aÄŸrıdığında, beyni çevreleyen dokuların, acının yaÅŸandığı asıl yer olduÄŸunu söyleyebiliriz. BaÅŸ aÄŸrısını bu noktada bir illüzyon gibi düşünebilirsiniz. Peki bu nasıl oluyor derseniz, gelin o zaman birlikte nasılına bir bakalım.Â
Acıyı hissetmeyi sağlayan nosiseptörler (reseptör türü), deride, kaslarda, eklemlerde ve bazı organlarda bulunuyor.
En başta söylemiştik, bu sinir lifleri beynimizde bulunmuyor. Bunlar, sadece beynin çevresindeki duyulara acı sinyallerini iletiyor. Beyin de bu sinyalleri ağrı olarak algılıyor.
Hatta belki aranızda merak edenler vardır. ''Yahu bu beyin cerrahları, hastaların beyinlerini nasıl ameliyat ediyor?", ''Hastalar, ameliyat esnasında acı hissetmiyor mu?'' diye. Ä°ÅŸte sebebini artık öğrendiniz. Reseptör denen ÅŸey de hücrelerin yüzeyinde veya iç kısımlarında bulunan, hücreler arasında sinyal gönderme iÅŸlevi olan proteinlerdir. Bir hücreden sinyali alıp baÅŸka bir hücreye taşıyan, aç-kapa düğmesi gibi düşünebilirsiniz bunları.Â
Tabii baÅŸ aÄŸrısı olması için de nosiseptörlere ihtiyaç var. Ki zaten beyin ve kafatası arasındaki dura ve pia adlı beyin zarları, bu nosiseptörleri barındırdığı için başımız aÄŸrıyor.Â
Fakat yine altını çizelim, beyinde yok. Bazen bu iki beyin zarının yanındaki kan damarlarından kimyasallar salınabiliyor. Bu da nosiseptörleri aktive ediyor ve baş ağrısı atakları ortaya çıkabiliyor. Mesela kafa bölgesini çevreleyen sinir dokuları, kan damarları ve boyun kasları bu ağrıları hissetmenize yardımcı olabilir. Nosiseptörler, baş bölgesindeki sinüslerde de yer aldığı için sinüs boşluklarındaki bir iltihaplanmadan dolayı da baş ağrıları görülebilir.
Kan akışının yoÄŸun olması, migren gibi baÅŸ aÄŸrılarını tetikleyen diÄŸer bir faktördür. Yani baÅŸ aÄŸrıları farklı nedenlerle ortaya çıkabilir ve türleri de deÄŸiÅŸebilir. Mesela migrende, genelde başınız çatlayacakmış gibi zonklar. Işık, ses, fiziksel temas vs. hiçbir ÅŸey o an size tatlı gelmez. Zaten migren atağı yaÅŸadığınızda, bu faktörlere karşı da aşırı duyarlı hissedebilirsiniz.Â
Ya da boyun ve kafa derisindeki kaslar gerildiÄŸinde, strese baÄŸlı olarak ortaya çıkan baÅŸ aÄŸrısını deneyimleyebilirsiniz. Yüz, ağız ve boÄŸaz gibi yerlerde de reseptörler olduÄŸu için buralarda çıkabilecek herhangi bir problem, yine baÅŸ aÄŸrılarını tetikleyebilir.Â
Ancak bir baÅŸ aÄŸrısı türü olan migrenin, tam olarak nasıl ortaya çıktığının sebebi bilinmiyor.Â
Şöyle ki bu tip baÅŸ aÄŸrılarında nosiseptörler yine devreye girse bile onları tetikleyen diÄŸer faktörler, bilimsel olarak tespit edilememiÅŸtir. Neden tespit edilemedi diyenleriniz varsa, sebebi migreni keÅŸfetmek için yapılacak olan deneyler için uygun bir denek hayvanın olmamasıdır. Migren, en basit tabirle beyinde aÄŸrıyı ortaya çıkaran dokuları hassaslaÅŸtırdığı için görülür diyebiliriz.Â
Bu konuda çalışmaları olan uzmanlardan bazıları migrenin, peptit adlı proteinleri veya serotonini (mutluluk hormonu) salgılayan sinirlerden kaynaklandığını söylüyor. Hatta bunlar, atar damarlardaki ve beyin çevresindeki iltihaplanmalara neden olabiliyor. Ä°ÅŸte bu sinir aÄŸlarının devreye girmesi sonucunda migrenin oluÅŸabileceÄŸi düşünülüyor. Aslında zaten bunlar, kan damarlarının geniÅŸlemesine neden olan sinir aÄŸlarıdır. O nedenle, yoÄŸun kan akışı saÄŸlayabildikleri için yukarıda da belirttiÄŸimiz gibi, migrenin sebeplerinden biri olarak sayılabilir.Â
Kimi araştırmacılar da migren konusunda östrojenin (kadınlık hormonu) rolünden söz ediyor. Kadınlar, adet dönemlerinde migren atakları yaşayabiliyor ki zaten o dönemde yoğun bir östrojen salınımı söz konusu. Yine de bilim insanları, kafa bölgesindeki nosiseptörleri aktive eden kimyasal faktörler hakkında belki bir umut yeni keşifler yapılabileceği ve buna uygun farklı ilaçların geliştirilebileceği kanaatinde.
Misal şu an migren, triptanlar (ilaç) aracılığıyla tedavi edilebiliyor. Bu ilaçlar, serotonin salgılayan reseptörleri bloke edip kan damarlarını daraltıyor. Bu sayede, bu ağrılar hafifleyebiliyor. Başa dönmek gerekirse, şunu da ekleyelim: Beynin kendisi acıyı hissetmiyor ancak başımız neden ağrıyor diyoruz ya çünkü beynimiz, ağrıyı başımızın ta ortasından geliyormuş gibi tanımlıyor.
Yani beynin algılama biçimindeki bir illüzyon da bu duruma sebebiyet veriyor demek mümkün. Yukarıda nosiseptörlerin bulunduğu bölgeleri saymıştık; işte oralardan birinde olan ağrının, başta hissedilmesinin sebebi de beynin, ağrının nereden geldiğini tam olarak anlayamaması ile ilgili. O bölgedelerde oluşan ağrı beyne tam olarak doğru iletilemediğinde, bazen başımız ağrıyormuş gibi hissedip bu ağrıyı bir an önce geçirmek için uğraşmak durumunda kalabiliyoruz.
Ki bazen nosiseptörler aktif olmasalar bile beyin, yalandan 'acı hissi' üretebiliyor. Bunun da beyin aktivitelerinin karmaşıklığı ile ilişkisi olduğunu ifade edebiliriz. Misal psikosomatik bir hastalıkta da aslında bedende ağrı hissedecek herhangi bir hasar olmaz. Ancak psikolojik olarak o ağrı hissedilir, işte bu da aynı onun gibi. Hatta bazı bilim insanları, migrenin tam da bu sebepten ötürü psikosomatik bir durum olabileceğinden söz ediyor.
Yani bu yaklaşıma göre, beyindeki nöronlar aşırı duyarlıysa beyin, içinde bulunduÄŸu durumu farklı yorumlayıp ortaya baÅŸ aÄŸrısı veyahut migren atağı gibi tepkiler ortaya çıkarıyor olabilir. Peki sizce hangi uzmanların yaklaşımları kulaÄŸa daha mantıklı geliyor? Düşüncelerinizi yorumlarda bizimle paylaÅŸabilirsiniz.Â
Kaynaklar: Brain Facts, Science Focus, Neuro ScienceGörsel Kaynakları: Psych Central, ​Everyday Health, Science Focus, The Guardian, Bezzy Migraine, She Knows, Dr. Shikha's Nuriwel Health, HealthlineKaynak: WEBTEKNO.COM