Aklımızdan geçen veya meşgul olduğumuz şeylerin, hemen o günün gecesinde rüyalarımıza girmesine oldukça aşinayız. Ancak söz konusu cep telefonu olduğunda bu pek de geçerli değil.
Günün neredeyse 12 saatini telefonlarımıza bakarak geçirmemize rağmen bu teknolojik alet, neden rüyalarımıza hiç dâhil olmuyor?
16.000’den fazla rüyayı analiz eden araştırmacılar, bu rüyalarda telefonların gerçekten de çok nadir görüldüğünü fark etti.
Görülme oranı, kadınlarda %3,6 iken erkeklerde %2,7’ydi. Çünkü telefon ve bilgisayar gibi iletişim teknolojileri, vücudumuzu fizyolojik anlamda çeşitli ulaşım araçları gibi doğrudan etkilemez.
Aslında rüya görmenin bizim için ne anlama geldiğini ifade eden birkaç rüya teorisi vardır.
Mesela bir teoriye göre rüya görmemizin nedenlerinden biri, rüyaların bizi potansiyel tehlikelere maruz bırakmasıdır.
Bu durum, gündelik hayatımızda tehlikeli herhangi bir olayla karşı karşıya kaldığımızda buna hazırlıklı olmamıza katkı sağlar. Bu tehlikeler bir çitadan kaçmak gibi fiziksel, yanımızdan birinin bize çarparak geçmesi gibi duygusal ya da herkesin bize dik dik bakması gibi sosyal olabilir.
Telefonlar ise fiziksel bir tehdit oluşturmaz fakat kısa bir mesaj ya da telefon görüşmesinden duygusal ve sosyal anlamda strese girmemiz mümkün olabilir.
Bununla birlikte bu bir olasılık olmasına rağmen insanlar, genellikle rüyalardaki stresin çoğunun telefon kullanımı yoluyla değil de gerçek hayattan meydana geldiğinin farkındadır. Kısaca; telefonlarımızdan kolaylıkla kaçabiliriz fakat kişisel tehlikelerden kaçmak, çok daha zordur.
Bir diğer teoriye göre ise rüyalar, her gün karşı karşıya kaldığımız kişisel deneyimlere dayanır.
Örneğin bir mekânda çok fazla zaman harcıyorsak o mekân büyük bir ihtimalle rüyalarımıza girecektir ve sevdiğimiz insanlar için de durum aynıdır.
Yani bu teoriye göre günü işlemek için günlük deneyimlerimizi hayal ederiz ve bu da bilgiyi, uzun vadeli veya kısa vadeli hafızamızda düzenlememize yardımcı olur.
Ancak telefonlarımızdan okuduğumuz bilgilerin türü, gerçek yaşam deneyimlerinden çok farklıdır. Kilit nokta da tam olarak budur.
Okuduğumuz kitabı hayal etmek yerine, o hikâyenin içinde olmayı hayal ederiz. Yine bir filmi izlemenin hayalini kurmak yerine genellikle o filmdeki aksiyonun içinde olmayı tercih ederiz.
Yani telefonlarımızdaki bilgilerin hayal edilmesi yerine, doğru ve tam olarak deneyimleyebileceğimiz gerçek hayatı tecrübe etmekten yana oluruz.
Bir diğer taraftan pek çok kişi, rüya görürken saati okuyup söylemekte zorlandığını dile getirir.
Rüyalarda kelimeler doğru gözükmez, saatteki sayılar ve ibreler de tuhaf bir şekilde değişir. Aslında telefonlarımız benzer bilgileri gösterdiğinden, zihinlerimizin bunu simüle etmekte zorlanması bu anlamda mümkün olabilir. Bunun yerine telefonlarımızdan edindiğimiz deneyimler, gerçek hayattaki durumlara aktarılır.
Özetle; yazılı bir eseri okumak ya da saatin kaçı gösterdiğini söylemek gibi rüya görme durumlarında, zihnimizin kopyalamakta zorlandığı bazı bilgi türleri vardır.
Uyanıkken telefonlarımızda yaşadığımız bu deneyimlerin rüyalar yerine gerçek hayata entegre olması daha olasıdır çünkü bu, bizim için zihinsel anlamda daha uyarıcıdır ve zihnimizin bunu simüle etmesi çok daha kolaydır.
Kaynaklar: Medium, BrightSideİlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz:
Kaynak: WEBTEKNO.COM